HELICO BLOG

Diller Hakkında

Kelimelerin Gücü

İletişimin her geçen gün hızını artırdığı ve iletişim yöntemlerinin hızla çeşitlendiği günümüzde, kullandığımız kelimelerin önemi de giderek artıyor. Üstelik teknolojinin ilerlemesiyle birlikte insanoğlu kendine yeni kelimeler de üretmeye ihtiyaç duyuyor. Yüzyıllar önce ‘internet’ ya da ‘piksel’ gibi kelimeleri kullanan kimse yoktu. Bu buluşlar henüz yapılmamıştı ve dolayısıyla bunlara karşılık gelen kelimeler de henüz icat edilmemişti. Görüyoruz ki, insanoğlunun ortak sözlüğü zaman içinde değişmeye ve dönüşmeye devam ediyor. Bir yandan içine yepyeni kelimeler eklenirken, diğer yandan artık kullanılmayan kelimeler de sözlüğün sayfalarından usulca silinip gidiyor.

Peki, kelimeler olmadan yaşamak nasıl olurdu? Her şey daha mı sakin ve yolunda olurdu, yoksa hayat tam bir kargaşaya mı dönerdi? Birbirimizle beden ya da işaret dili ile iletişime geçtiğimizde dahi kelimelere ihtiyacımız olduğu düşünülürse hayatı kolaylaştıran en önemli oyunculardan oldukları yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda beliriyor, öyle değil mi? Peki, biz bu oyunculara uygun yerde uygun rolleri verebiliyor muyuz sizce?

ÇANTAMDA KELİMELER

Bizi biz yapan en önemli hayat sahnelerinden biri, kelimelerle ilk kez tanıştığımız ve onların gücüyle yoğrulmaya başladığımız çocukluk dönemi. Çocukken çantamıza hangi kelimeleri doldurduysak, yetişkinliğimizde de onları taşıyoruz sırtımızda. Bu çanta, bilinçaltımız. Her insan, hayatının ilk yedi yılında etrafında gördüğü ve duyduğu her şeyi son teknoloji bir bilgisayar gibi otomatik olarak bilinçaltına kaydediyor. 0-7 yaş aralığındaki çocukların birden fazla yabancı dili aynı anda kolaylıkla öğrenebiliyor olmaları da bu sayede mümkün oluyor. Fakat madalyonun bir de öteki yüzü var. Örneğin, küçükken kendisine sürekli ‘sakar’ olduğu söylenen bir çocuk, büyüdüğünde büyük olasılıkla olmadık yerlerde, olmadık sakarlıklar yapacaktır. Çünkü yıllar önce bilinçaltına ‘sakar’ olduğu kodlanmış ve kendisi de bunun böyle olduğuna sorgusuz sualsiz inanarak büyümüştür. Çocuğun ilk rol modeli oldukları için burada anne ve babalara büyük görev düşüyor hiç şüphesiz.

KELİME TOHUMLARI

İyi haber şu ki, bilinçaltımıza yerleşmiş olan ve hayatımızı olumsuz etkileyen kelimelerin etkisinden kurtulmamız o kadar da zor değil. Biraz çabayla olumsuz kelimelerin yerine olumlu kelimeler yerleştirmeyi başarabilirsek hayatımızı güzelleştirebilir, bir anlamda kendi kendimizin psikoloğu olabiliriz. Şu anki hayatınıza bir bakın. Sizi mutsuz eden sonuçlar aldığınız, birbirine benzer durumlarla sürekli karşılaşıyor musunuz? ‘Bu kez farklı olacak’ diye düşünüp her seferinde yine aynı sonuçla karşılaşıp hüsrana uğradığınız oluyor mu? Eğer yanıtınız ‘hayır’ ise şanslısınız. Yanıtınız ‘evet’ ise yine şanslı sayılırsınız, çünkü bilinçaltınızdan çıkarıp atmanız gereken kelimeyi buldunuz demektir. Küçük bir örnek vermek gerekirse, maddi durumunu bir türlü düzeltemeyen ve ne kadar çalışırsa çalışsın yakasını borçtan kurtaramayan bir insan, büyük olasılıkla çocukluğunda para ile ilgili olarak olumsuz kodlanmıştır. Eğer ‘çok para mutsuzluk getirir’ ya da ‘çok söz yalansız, çok para haramsız olmaz’ gibi cümlelerin sıkça geçtiği bir ortamda büyümüşse, bilinçaltı ona sürekli paradan uzak durması gerektiğini söyleyecektir. O da ne kadar çok para kazanırsa kazansın, onu elinde tutmamanın bir yolunu farkında olmadan bulacaktır.

O halde hayatımıza istemediğimiz yönde etki eden ve arka planda sürekli çalışmakta olan bu gibi kodlamaları değiştirmenin yollarından bahsedelim. Çalışmalarını yıllardır hayranlık ve merakla takip ettiğim değerli bilim insanı Dr. Bruce Lipton, bu konuda iki seçenek üzerinde duruyor. İlki bir uzmandan yardım alarak yapabileceğimiz ‘hipnoz’ yöntemi, ikincisi ise kendi kendimize yapabileceğimiz ‘tekrar’ yöntemi. Son yıllarda oldukça revaçta olan ve çoğunlukla ‘afirmasyon’ olarak ifade edilen tekrar yöntemi, bilinçaltını temizlemek için oldukça etkili bir yol. Kişi, bilinçaltına yerleşmiş olan olumsuz inancı silebilmek için, onun yerine kodlayacağı olumlu bir kelime ya da genellikle beş kelimeyi geçmeyen cümle belirliyor. Bunu içinden ya da dışından sürekli tekrar ediyor ve bir anlamda bilinçaltına yeni tohumlar ekiyor. Afirmasyonunu arka arkaya söyleyerek telefonuna kaydedip, her gece bu kaydı dinleyerek uyuyan kişiler de var. Çünkü bu kelimeler; söylemek, dinlemek ya da yazmak suretiyle ne kadar çok tekrarlanırsa, tohumlar da o sıklıkla sulanmış oluyor. Böylelikle, derinlerdeki olumsuz inanç çürümeye ve yerine yenileri yeşermeye başlıyor. Hatırlatmak gerekirse, afirmasyonlar verimli olmak için sık sık sulanmayı çok severler ve daima ‘şimdiki zaman’ kipinde olmak isterler. O halde, şanslarının bir türlü yaver gitmediğini düşünenler için bir afirmasyon da buraya bırakalım: ‘Ben doğuştan şanslıyım’.

PLASEBO NOSEBO’YA KARŞI

Kelimelerin gücünün en büyük etkilerinden biri de tıp alanında, özellikle kronik hastalıklar konusunda karşımıza çıkıyor. Bir doktorun hastası ile olan konuşmasında geçen kelimeler, hastanın duruma bakışını önemli ölçüde değiştirebiliyor. Örneğin; doktor hastaya verdiği ilacın bu hastalığı üç gün içinde iyileştireceğini söylediğinde ve aslında hastaya ilaç yerine draje şeker bile vermiş olsa, hastanın gerçekten de üç gün sonra sağlığına kavuşması mümkün olabiliyor. Yani, hastalığı iyileştiren ‘ilaç’ değil, ‘hastanın ilaca olan inancı’ oluyor. Bu olumlu etkiye tıpta ‘Plasebo Etkisi’ deniyor. Tabii ki, madalyonun öteki yüzü burada da karşımıza çıkıyor; ‘Nosebo Etkisi’. Örneğin, çaresiz bir hastalığın pençesinde olduğunu duyan bir hastanın, tedavi sürecine olumlu yanıt verme olasılığı oldukça düşük olabiliyor. Her iki etkide de hastanın çevresindeki diğer kişilerin kullandıkları kelimelerin gücünü de unutmamak gerekir.

Kelimeler insanın hissiyatını ve dolayısıyla vücut kimyasını değiştirebilecek güçtedir. Bu yüzdendir ki ‘savaş’ veya ‘vahşet’ gibi kelimeler duyduğumuzda kötü hissederiz ve enerjimiz düşer. Oysa ağaçlardan, çiçeklerden, bebek kahkahalarından bahsedildiğinde içimizi bir mutluluk kaplar. Sevdiği konularda konuşmak insana her zaman iyi hissettirir.

KELİMELERİN DALGA ETKİSİ

Kullandığımız, duyduğumuz ya da okuduğumuz her bir kelime her an hayatımızı etkilemeye ve şekillendirmeye devam ediyor. ‘Nasılsın?’ sorusuna ‘Keyifsizim’ diye yanıt veren birinin o an kendisini harika hissetme olasılığı ne kadar düşük ise ‘Harika’ diye yanıtlayan kişinin de o an kendisini yorgun hissetme olasılığı o kadar düşüktür. Güne ‘Ne muhteşem bir sabah’ diye başlayan bir kişi ile ‘Ne sevimsiz bir sabah’ diye başlayan kişinin günü büyük olasılıkla birbirinden farklı geçecektir. Tüm gün aynı ortamda olsalar bile.

Kelimelerin dalga etkisi çoğumuzun sandığından daha güçlüdür. Biz farkında olsak da, olmasak da; kelimeler duygularımızı, duygular dünyaya bakışımızı ve bu bakışın niteliği de hayatımızı şekillendiriyor. Bu yüzden hepimiz aynı gezegende ama farklı dünyalarda yaşamaya devam ediyoruz.

DİLESEK Mİ, DİLEMESEK Mİ?

‘Dilek dilemek’ insana hep güzel ve olumlu kavramları çağrıştırır. Ancak, kendimiz ya da bir başkası için iyi niyetlerle kurduğumuz dilek cümleleri çoğu zaman olumsuz kelimelerden oluşabiliyor. Örneğin, yeni araba almış birine ‘kazasız belasız kullan’ temennisinde bulunmak, asıl niyet ne kadar olumlu da olsa, olumsuz durumları akla getiriyor. Çünkü insanın içini sıkan ‘kaza’ ve ‘bela’ kelimeleri, patlamaya hazır birer bomba gibi cümlenin tam orta yerinde duruyorlar. Yeni evlenen bir çifte ‘Allah ayırmasın’ demek, ya da yeni işe başlayan birine ‘Allah pişman ettirmesin’ demek de benzer etkiler yaratır. Sonuçta ‘ayrılık’ ve ‘pişmanlık’ kelimelerinin iç açıcı ifadeler olduğunu düşünen pek fazla kişi olmasa gerek. Oysa ki, ‘Güzel günlerde kullan’, ‘Sonsuz mutluluklar’ ya da ‘Her şey güzel ve gönlünce olsun’ gibi temennilerde bulunarak yüzleri gülümsetmek çok daha kolay ve anlamlı olacaktır. Dilin kemiği olmasa da, kocaman bir kalbi kırabilecek güce sahiptir. Bu gücü iyi ya da aksi yönde kullanmak ise her insanın kendi elindedir.

Dinlediğimiz şarkıların sözleri, televizyonda duyduklarımız ya da sosyal medyada okuduklarımız sürekli olarak üzerimizde iyi ya da kötü etkiler bırakıyor. Kelimelerin gücü; çocukluktan yetişkinliğe, siyasetten spora, iş hayatından özel hayat kadar her yerde karşımıza çıkmaya devam ediyor. Peki, bizler bu gücü hayatımıza faydalı bir şekilde uyumlandırabiliyor muyuz? En çok hangi kelimeleri kullanıyoruz? Hangilerini hiç kullanmıyoruz? Gün içinde kullandığımız kelimeler üzerine çok fazla düşünmememizin ve bu konuda bir analiz yapmaya ihtiyaç duymamamızın sebebi, belki de tamamen ücretsiz olmaları ve kullanım hakkımızın sınırsız olmasıdır. Düşünsenize, eğer sarf edeceğimiz her bir kelime için ücret ödemek zorunda olsaydık, onları satın alırken ne kadar özenli seçerdik kim bilir? Kaba, uğursuz ve olumsuz kelimeler stoklarda kalırdı ve bir zaman sonra hepsi unutulur giderdi. Trafikte, evde, sokakta, ekranlarında hep en güzel sözler söylenirdi, duyulurdu. Kelimeler hep ücretsiz olsa, ama insanoğlu sanki öyleymiş gibi davransa, sizce de harika olmaz mıydı?

Yazan: Esra Çengel

Yayınlama Tarihi: 23.01.2020

Hedef Okuyucu Kitlesi: Tüm Çevirmenler, İlginç İçerik Okurları

  • 0
  • Paylaş:

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAZILARIMIZ

HEMEN ARA TEKLİF AL